BİR İŞ MEKTUBU (İ.Ö.112): ROMALI SENATÖR LUCIUS MEMMIUS’UN MISIR’A YAPACAĞI TURİSTİK GEZİ
Mısır, İ.Ö. 2. yüzyıldan itibaren Romalı görevliler tarafından yönetilen bir sömürge iken, daha sonra Augustus adı ile Roma imparatoru olacak olan Octavianus’un, Romalı ünlü komutan Antonius’u İ.Ö. 31 yılında yapılan Actium Savaşı’nda yenilgiye uğratmasından sonra Romalıların bir eyaleti haline gelmişti. Artık Mısır, Perslerden ve Büyük İskender’den sonra, Roma egemenliği altına girmişti ve bu egemenlik Bizans sonuna kadar sürecekti.
Geç Hellenistik devirde Mısır’da yaşayan Yunanlılar, işgal güçleri olan Romalı yöneticilere yaranma konusunda bir yarış halindeydiler. Gerçekten, ülkenin egzotik zenginliklerini görmek üzere Mısır’ı ziyaret eden Romalı üst tabaka mensuplarının hoşnut kalmaları için yörenin tüm zenginlikleri onların ayaklarına serilmekteydi.
Moeris gölünün kıyısında ve Nil nehrinin batı sahilindekiki Fayyum (ya da Fayoum) bölgesinde yer alan ve eski adı Crocodilopolis (“Timsah Kenti”) olan Arsinoe’de bulunan ve İ.Ö. 112 yılına tarihlenen bir papyrus üzerinde bir iki Grekçe mektup yer almaktadır. Bunlardan ilki Horos adındaki bir memura Hermias adındaki üst düzey bir bürokrat tarafından yazılmış bir üstyazı olup, ekteki mektubun Asklepiades’e iletilmesi istenmektedir. Diğer mektubunda ise Hermias, Romalı Senatör Lucius Memmius’un en iyi bir şekilde ağırlanmasına ilişkin emirler vermektedir. Mektubun çevrisi şöyledir:
«Hermias, Horos’u selamlar!
Askepiades’e yazılmış mektubun kopyası ektedir. Herşeyin yolunda gitmesi için gerekeni yapınız.
Hoşçakalın!
5. yılın Ksandikos ve Mekheir aylarının 17. gününde (= 5 Mart 112)».
«Asklepiades’e:
Yüksek ve saygın bir makam sahibi olan Romalı Senatör Lucius Memmius İskenderiye’den çıkmış olup, ülkemizin güzelliklerini görmek üzere kentimiz Arsinoe’ye gelmektedir. Konuk özel ve görkemli bir şekilde ağırlansın ve konaklayacağı yerlerdeki misafirhaneler hazırlansın. Onun karaya çıkacağı yerdeki hazırlıklar da tamamlansın. Karaya çıktıkları yerde onlara armağanlar sunulsun ve kalacağı oda donatılsın ve Petesoukhos ile timsahların beslenmesi için özel yiyecekler temin edilsin ve onun Labyrinth’i inceleyebilmesi için kolaylıklar sağlansın ve sunular ve kurbanlıklar temin edilsin. Kısacası, konuğun iyi izlenimler edinmesi için her türlü çaba [gösterilsin ...]» [Not: Papyrus’un bundan sonraki kısmı okunmaz durumdadır; bu bölümde olasılıkla konuğa verilecek armağanlar ve ikram edilecek yiyecekler yazılı olmalıydı].
Mısır’daki güzellikleri görmek üzere Roma’dan gelen ünlü Romalı Senatör Lucius Memmius, Roma’nın en güçlü ailelerinden birine mensuptu (hatta bu ailenin mensuplarından biri, ünlü Romalı ozan Lucretius’un (İ.Ö. 99-55) patronu ve diğer bir ünlü ozan olan Catullus’un (İ.Ö. 84-54) da arkadaşıydı). Memmius için yapılan gezi programına göre, Petesoukhos adındaki timsah-tanrı ile diğer timsahlar özel yiyeceklerle besleneceklerdi. Çünkü antik Mısır dininde timsahların kutsal olduklarına inanılırdı. Herodotos (İ.Ö. 5. yüzyıl), Mısırlıların timsahlara karşı olan davranışlarını şöyle anlatır:
«Mısırlılar timsahlara taştan ya da altından ziynet, ayaklarına da bilezikler takarlar, onlara özel yiyecekler verip sunularda bulunurlar ve bir timsah öldüğünde onu bir kutsal tabutla gömerler».
Antik Mısır dininde Suchos (veya Sobek) Fayyum bölgesinin timsah-tanrısıydı. İnanca göre Suchos, Petesouchos (“Suchos’a ait”) adı verilen bir timsahın bedeninde cisim bulmuştu. Bu yüzden timsah-tanrı Petesouchos altın giysilerle süslenir ve pasta ve balla beslenirdi. Strabon (İ.Ö. 1-İ.S. 1. yüzyıllar), Mısır’a yaptığı gezi sırasında Petesoukhos’un kutsal mekanına yaptığı ziyarette gördüklerini şöyle anlatır:
«Bir devlet memuru olan ve oradaki gizemleri bize anlatan rehberimiz yanına küçük bir pasta, biraz kızarmış et ve bir testi sulandırılmış bal alarak, bizi bir göle götürdü. Gölün kenarında uzanmış bir timsah vardı. Timsahın yanına giden rahiplerden biri onun ağzını açı ve diğeri kek ve kızarmış eti timsahın ağzına attı ve sonra sulandırılmış balı boşalttı. Daha sonra hayvan göle dalarak karşı kıyıya çıktı. Yanında yiyecek getiren bir başka yabancı tanrı-timsahı ziyarete geldiğinde, rahipler bu yiyecekleri ondan alarak hayvanı aynı şekilde besliyorlardı» (XVII.1.38).
Memmius’un Mısır gezisi sırasında gideceği diğer bir yer de, Firavun Amenemhat III (İ.Ö. 1842-1897) piramitinin ve tapınağının bulunduğu Hawara bölgesiydi. Eski Yunan ve Romalılar bu görkemli piramitin insan elinden çıkmış en büyük yapı olduğuna ve bunun Giza’da Büyük Piramit’ten de daha büyük olduğuna inanıyorlardı. Memmius’un ziyaret edeceği yerler arasında bulunan Labyrinth (labirent), Herodotos (II.148), Manetho (İ.Ö. 3. yüzyıl), Diodoros Siculus (İ.Ö. 1. yüzyıl), Strabon (XVII. 1, 37), Plinius (İ.S. 23-79), Pomponius Mela (İ.S. 1. yüzyıl), ve Eusebius (İ.S. 3. yüzyıl) gibi bazı antik yazarların da belirttikleri gibi, Firavun Amenemhat’ın tapınağına verilen isimdi ve piramitin oluşturduğu dev kompleksin bir parçasıydı. Bugün yalnızca bazı küçük izlerine rastlanabilen Labyrinth, henüz Roma döneminde bile önemli ölçüde tahrip olmuş durumdaydı.
Memmius’un ziyaret programında yer alan Labyrinth’in üç asır sonra Roma imparatoru Septimius Severus (İ.S. 193-211) tarafından da ziyaret edildiği bilinmektedir. Aslında seçkin Romalıların Mısır’ı ziyaretleri bu ülkeyi “onurlandırmak” anlamına geliyordu. Buraya gelen nüfuzlu ziyaretçiler arasında Augustus (İ.Ö. 27-İ.S. 14), Vespasianus (İ.S. 69-79), Hadrianus (İ.S. 117-138), Marcus Aurelius (İ.S. 161-180), Caracalla (İ.S. 198-217) ve Diocletianus (İ.S. 284-305) gibi imparatorlar ve imparatorluk varisleri oldukları sırada ülkeyi belki politik sempati toplamak üzere gezen Germanicus ile Titus da bulunmaktaydı.
Aslında Roma imparatorlarının ve Senatör Memmius’un Mısır gezileri birer turizm olayından ibaret değildi. Mısır Roma’nın bir dostuydu ve Roma diplomasisi dost ülkelerin yöneticilerini kendine bağlamada çok becerikliydi. O kadar ki, İ.Ö. 2. yüzyılda Roma’yı ülkelerinin mirasçısı olarak atayan iki kral bilinmektedir. Bunlardan biri olan, iflah olmaz bir Roma dostu Kyrene kralı Ptolemaios VIII Euergetes (Physkon), İ.Ö. 155 yılında hazırladığı vasiyetinde şu ifadelere yer vermişti:
«... Tahtımı varisime devretmeden önce başıma düşmanlarımdan kaynaklanan kötü birşey gelirse, krallığımı Romalılara bırakıyorum. Çünkü onlarla gerçekten hep iyi birer dost ve müttefik olduk ..».
Yine bir Roma dostu olan son Pergamon kralı Attalos III İ.Ö. 133 yılında öldüğünde, geride ülkesini Romalılara miras olarak bıraktığına ilişkin bir vasiyet bırakmış ve Roma Senatosu bu vasiyeti hemen kabul etmişti. Böylelikle, Pergamon krallığının yayılım alanı olan Batı Anadolu savaşmaksızın Romalıların mülkü olmuş ve burası Asia Minor adını verdikleri bir Roma eyaletine dönüştürülünce Pergamon krallığı tarihe karışmıştı.
Mısır’a gelince: Roma egemenliği altındaki Mısır’ın tarihi, bu ülkeyi ekonomik ve sosyal çöküşe götüren dar görüşlü ve doyumsuz bir sömürünün öyküsüdür. Mısırlılar için Romalılar çiftliklerinden uzakta oturan arazi sahipleri gibiydiler. Ama onlar savaşta ve vergi toplamada acımazdılar. Aynen, Britannia’da (İngiltere) yaşayan Britonların kabile şefi olan ve İ.Ö. 83 yılında Roma ordusuna karşı savaşan Calgacus’un da dediği gibi «onlar soyarlar, katlederler ve yağmalarlar ve bunun adına ‘imparatorluk’ derler; ortalığı çöle çevirirler ve bunun adına da ‘barış’ derler (Auferre, trucidare, rapere, falsis nominibus imperium; atque, ubi solitidinem faciunt, pacem apellant) [Tacitus, Agricola, 30.5]».
KISA KAYNAKÇA:
The Tebtunis Papyri I (1902), s. 127, no. 33
A.S. Hunt and C.C. Edgar, Non Literary Papyri. Public Documents II, 1934 (Loeb), s. 566, no. 416.
ANRW (Aufstieg und Niedergang der römischen Welt: Geschichte und Kultur ..., II, 1940-2.
I. Uytterhoeven and I. Blom-Böer, “New Light on the Egyptian Labyrinth: Evidence from a Survey at Hawara”, The Journal of Egyptian Arcaeology 88 (2002), s. 111-120.
A. Erskine (ed.), A Companion to the Hellenistic World, 2005, s. 82-84
J. Muir, Life and Letters in the Ancient Greek World, 2009, s. 77-78
D. Matz, Daily Life through World History in Primary Documents, I, No. 29, s. 43 (2009).