DAMADINI ZEHİRLEYEN BİR KADININ TANRILAR TARAFINDAN CEZALANDIRILMASI
Üzerinde İ.S. 156/7 yılına ait bir Grekçe yazıt bulunan bir taş (stel), XIX. yüzyıl sonlarında A. Lawson adındaki bir levanten (?) tarafından Kula bölgesinde satın alınarak İzmir’deki Evangelist Okulu’nun (günümüzün Namık Kemal Lisesi) müzesine hediye edildi. Olasılıkla 1922 yılındaki büyük yangın sırasında kaybolan ya da tahrip olan bu yazıt 1900 yılından itibaren birçok yerde tekrar tekrar yayınlandı. Bu yazıtı şu şekilde çevirmek mümkündür:
«241 yılının Panemos ayının 2. günü: (Tanrıça) Artemis Anaeitis ile (Tanrı) Men Tiamou yücedir! Iucundus çıldırınca, etrafa kaynanası Tatias tarafından ona büyülü (zehirli ?) bir ilaç verildiği söylentisi yayıldı. (Bunları duyan kaynana) Tatias, tapınağa tanrının bir asasını (skeptron) dikti ve (bu söylentiyi yayanlara karşı) tapınağa birçok beddua (ara) yazıp koydu ve -yaptığının pekala farkında olduğu halde- iftiraya uğradığını söyleyerek kendini savundu. Bu nedenle tanrılar ona kaçıp kurtulamayacağı bir ceza verdiler. Ayrıca oğlu Sokrates de, bir gün ormana giderken elindeki asma bıçağını ayağına düşürdü ve bir günlük acıdan (cezadan) sonra öldü. Azitta’nın Tanrıları büyüktür! Onlar, (Tatias tarafından) dikilen asanın ve bedduaların indirilmesini istediler ve Iucundus ile Moskhion’un çocukları olan Sokrateia, Moskhas, Iucundus ve Menekrates ile Tatias’ın torunları tanrıların bu isteğini yerine getirdiler ve her yola başvurarak onları hoşnut ettiler. Ve biz, tanrıların gücünün na kadar büyük olduğunu bu taşın üzerine yazdırdık ve onlara dua ediyoruz».
Antik devirde Katakeaumene (“Yanık Ülke”) adı verilen volkanik Kula bölgesindeki, yeri henüz saptanamayan Azitta (ya da Aksiotta) köyünde geçen bu olayda, Tatias adındaki kadın damadına (büyülü) bir ilaç verip onu delirtmekle itham edilmiş ve o da kendine atılan bu iftiradan kurtulmak üzere bölgedeki bir tapınağa gidip tanrıların adaletine başvurmuştu. Ama anlaşılan, tapınakta yapılan yargılamada Tatias haksız bulunmuş ve Tatias ile oğlu Sokrates tanrılar tarafından cezalandırılmışlardı.
Tatias’ın tapınağa giderek kutsal asa’yı (skeptron) dikmesi, onun tanrısal adalete başvurması ve böylece dinsel bir yargılamanın başlaması demekti. Burada sözü edilen asa bu bölgede özellikle Ay Tanrısı Men’in gücünü simgelemekteydi. Kutsal asa’nın tapınaktaki bir yere dikilmesi kuşkusuz rahiplerin görevi idi (nitekim elinde bir asa, yani skeptron tutan bazı rahip betimlemeleri bilinmektedir). Törende daha sonra asa’nın dikilmesine neden olan olaylar anlatılmakta ve suçluları bulmaları ve cezalandırmaları için tanrılara dua edilmekteydi.
Kaynana Tatias ayrıca, kendisine iftira edenlere karşı tapınağa beddualar (ara'lar) bırakmıştı. Bunlar olasılıkla parşömen (deri), papyrus veya pişmiş tabletler üzerine yazılmış lanetlemelerdi. Bunlarda amaç, tanrıları suçluyu en kısa zamanda ve en ağır şekilde cezalandırmaya teşvik etmekti. Ancak Tatias’a “kaçıp kurtulamayacağı bir ceza” verildiğine ve üstelik oğlu da ölümle cezalandırıldığına gore, bu olayda tanrısal adalet onu haksız bulmuş olmalıydı. Bu nedenle olsa gerek, Tatias’ın tapınağa bıraktığı bedduaların kaldırılmasında kendi torunları da katkıda bulunmuşlardı.
Eskiçağ insanları arasında, tanrıları farklı söylem ve hatta eylemlerle hoşnut ederek onları kendilerine “taraf” haline getirme ve böylece hasımlarından intikan alma çabaları çok yaygındı. Hatta cinayete kurban giden kimselerin mezar taşlarına "intikam" anlamına gelmek üzere yukarı kaldırılmış iki el kabartması işlenmekteydi. Örneğin, Samsun / Vezirköprü'de bulunan ve İ.S. 237 yılına tarihlenen ve bir cinayete kurban giden 15 yaşındaki bir gencin mezar taşında hem bir çift el kabartması vardır hem de tanrıdan intikam alması istenmektedir:
«Ben, gencecik Argyriôn, burada yatıyorum. Yüce efendim; bana canımı sen verdin, ama onu kötü bir adam aldı. İntikamımı al; hemen!» (burada adı verilmeyen tanrı büyük bir olasılıkla “herşeyi gören” Helios, yani Güneş Tanrısı’dır. Ancak bunun bir Hristiyan yazıtı olma olasılığı da vardır).
Maionia (Kula/Menye) kentinde bulunan bir başka örnekte ise adak sahibi, zaten çalınmış olan altınlarını sırf hırsızdan öç almak amacıyla bir Anatanrıça’ya adayacak kadar ileri gitmişti:
«Kaybettiğim altınları sana adıyorum, ey Tanrıların Anası, yeter ki olay (senin tarafından) araştırılsın, herşey ortaya çıkarılsın ve altınları çalan kişi(ler) Anatanrıça’nın gücüne yakışır bir şekilde cezalandırılsın!».
KISA KAYNAKÇA:
G. Petzl, Die Beichtinschriften Westkleinasiens, Epigraphica Anatolica 22, 1994, no. 69.
P. Herrmann, Tituli Asiae Minoris V, 1, 1981, no. 318.
A. Chaniotis, “Ritual Performance of Divine Justice”, From Hellenism to Islam, 2009, 122-7.
Ch. Marek, Epigraphica Anatolica 32, 2000, 137 ve dev.
E.N. Lane, Corpus Monumentorum Religionis Dei Menis I, 1971, no. 44 (Lev. XX).