SANDIKLI’DA YAŞAMIŞ OLAN BİR HRİSTİYAN ÖNDERİ: AZİZ ABERKİOS

 

         Phrygia bölgesindeki Sandıklı ovası, Hellenistik ve Roma döneminde Eukarpitikon Pedion (Eukarpia Ovası) olarak adlandırılmakta ve burada Eukarpia (Emirhisar), Brouzos (Karasandıklı), Hieropolis (Koçhisar), Otrous (Yanıkören ya da Otluk) ve Stektorion (Menteş) adındaki beş kent yer almaktaydı. Bu kentler Bizans döneminde bir birlik oluşturmuş ve yöreye  Pentapolis (Beş Şehir) adı verilmişti. Pentapolis’e üye olan Koçhisar’da  bulunan bir mezar yazıtı parçası yalnızca Anadolu’da erken Hristiyanlık dönemine ait bilgilerimizi arttırmakla kalmadı, fakat aynı zamanda kilise kayıtlarına göre İ.S. II. yüzyılda bu yörede yaşamış olduğu söylenip yazılan Aberkios (veya Latince Abercius, Avircius, Avercius) adındaki bir Hristiyan Azizi ile ilgili kuşku ve tartışmalara da son verdi. Aziz Aberkios’un hayat hikayesi kadar, Hristiyan Yazıtlarının Kraliçesi diye nitelenen bu yazıtın bulunuş öyküsü de son derece ilginçtir.

         IV. yüzyılda yaşayan, adını bilmediğimiz bir Hierapolis’li (veya Hieropolis'li ?), Roma imparatorlarından Marcus Aurelius devrinde (İ.S. 161-180) Phrygia’daki Hierapolis kentinin piskoposu olan Aberkios adındaki bir Hristiyan azizinin hayat hikayesini ve onun yarattığı mucizeleri ayrıntıları ile kaleme almıştı. Latince olarak Vita Abercii (Aberkios’un Hayatı) adı ile bilinen bu metin sayesinde büyük bir ün kazanan Aberkios, Kilise tarafından her yılın Ekim ayının 19. gününde anılır ve hatta Havari Paul ile bir tutulur oldu.

         Vita Abercii adlı eserde Aberkios hakkında -özetle- şu bilgiler yer almaktadır:

sandkl-site-iin

         «Aziz Aberkios’un Hierapolis kentinin piskoposu olduğu devirde imparatorlar Marcus Aurelius ile Lucius Verus tüm Roma imparatorluk kentlerine bir genelge göndererek, tanrılara kurban ve tütsü törenleri düzenlenmesini emretmişlerdi. Bu dönemde, bir geceyarısı, bir rüyanın etkisi altında kalan piskopos Aberkios, eline büyük sopa alarak, çoğu kurban töreninin yapıldığı Apollon tapınağına gider ve Apollon’dan başlayarak, Herakles, Artemis, Aphrodite ve diğer tanrıların heykellerini tahrip eder. Bunun üzerine ellerine meşaleler alan kızgın bir kalabalık Aberkios’un evine yönelir. Amaçları evi yakıp yıkmak ve Aberkios’u öldürmektir. Aberkios yanına müritlerini alıp pazar yerine (agora) götürür ve orada vaaz vermeye başlar. Oraya ulaşan kalabalık tam piskoposa saldıracak iken, bir raslantı sonucu, üç kişiye sara (epilepsi) nöbeti gelir ve Aberkios onları oracıkta iyileştirir. Bunun üzerine saldırganların tümü Hristiyanlığı kabul ederler ve ertesi gün en az 500 kadar kişinin vaftiz töreni yapılır. Bu olayı izleyen günlerde Aberkius’un evi yalnızca Büyük Phrygia’dan değil, aynı zamanda Asia, Lydia ve Karia eyaletlerinden de gelen inançlı ziyaretçinin hücumuna uğrar.

         Birkaç gün sonra Aberkios’un vaazını dinlemek üzere kör bir zengin kadın gelir. Bu kadın, imparatorun dostu olan ve onunla önemli konularda sık sık yazışan, nüfuzlu ve saygın kişi Euxeinianus Pollio’nun annesi Phrygella’dır. Phrygella Hristiyanlığa geçtiğini açıklar açıklamaz gözleri görmeye başlar.

         Aberkios ve müritleri Hierapolis’in civarındaki köy ve çiftlikleri ziyaret ederler. Bir hamamları olmadığı için, köylülerin sağlık durumu içler acısıdır. Suyu bol bir nehir olan Kludros’un (bugünkü Karadirek ya da Hamam Çayı ?) yanındaki Agros adlı yere geldiklerinde Aberkios diz çöküp burada bir sıcak su fışkırsın diye dua eder. Ardından bir gök gürlemesi ile birlikte, onun diz çöktüğü yerin hemen az ilerisinde yerden sıcak su yükselmeye başlar. Yöre halkı daha sonra burada yıkanılabilmesi için derin havuzlar inşa eder.

         Bir gün bir cin, Aberkios’a güzel bir kadın kılığında görünür ve Aberkios’a Roma’da görüşeceklerini söyler ve ortadan kaybolur. Bu cin Roma’ya uçar ve Marcus Aurelius’un 16 yaşındaki kızı Lucilla’yı ele geçirir ve onu çıldırtır. O sırada Lucilla, Marcus Aurelius’un taht ortağı Lucius Verus’la evlenmek üzeredir. Bu arada Marcus Aurelius, Verus’u Parth’larla savaşmak üzere doğuya göndermiştir. Yapılan plana göre, Marcus Aurelius ve nişanlılar belli bir tarihte Ephesos’daki Artemis tapınağında buluşup düğün yapacaklardır. Ama bu plan suya düşer; çünkü Marcus Aurelius, Verus’a bir mektup yazarak German’ların Ren nehrini geçtiklerini ve Romalıların kent ve köylerine saldırılar düzenlediklerini, bu nedenle kendisinin doğuya yolculuk etmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle düğünün ertesi yıla ertelenmesi gerektiğini belirtir. Bu mesaj Verus’a Ephesos’a doğru yaptığı gemi yolculuğu sırasında ulaşır. Buna biraz kızar ama yine de kışı geçirmek üzere Antiokheia’ya gider.

         Marcus Aurelius ile karısı Faustina, kızları Lucilla’nın tedavisi için İtalya’nın dört bir yanından doktorlar getirtir; ama sonuç alınamaz. Kızı esir alan cin ona, Küçük Phrygia’daki Hierapolis piskoposu Aberkios’u Roma’ya getirtmedikçe kızı Lucilla’yı serbest bırakmayacağını bildirir. Bunun üzerine Marcus Aurelius, Hierapolisli Euxeinianus Pollio’ya bir mektup yazarak Aberkios’u hemen Roma’ya getirtmesini ister ve Valerius ile Bassianus adındaki iki kişiyi Hierapolis’e gönderir. İmparator’un mektubu şöyledir:

         «Germania ve Sarmatia Fatihi İmparator Caesar Marcus Aurelius Antoninus Augustus, Euxeinianus Pollio’yu selamlar! Sahip olduğun birikim sayesinde, yakın zamanda uğradığı deprem felaketinde kent halkının acılarını hafifletmek üzere Smyrna için verdiğin hizmetlerden ve özellikle temsilcimiz (procurator) Caecilius aracılığı ile bize gönderdiğin rapor ve onun bize verdiği bilgiden sonra senin gayret ve basiretine hayran kaldık. Bu nedenle, sana olan çok büyük teşekkür borcumuzu bildirmek isteriz. Bugüne gelince, cinleri kovma ve tedavi konusunda yeteneği olduğunu gösteren ve dindar bir adam olan ve kentiniz Hierapolis’de Hristiyan piskoposu olarak görev yapan Aberkios adındaki bir adamın varlığını öğrendik. Kendisine çok acilen ihtiyacımız olduğu için, bu adamın bize gelmesini sağlamanı istiyoruz. Bu nedenle sana, onu her neye mal olursa olsun sağ salim getirmesi için memurlarımızdan Valerius ile Bassianus’u gönderiyoruz. Eminiz ki, bu hizmetin için sana ne kadar minnet duyacağımızı biliyorsun ve bu görevi mutlaka yerine getireceksin. Hoşçakal, bizim Euxenianus’umuz!».

         Valerius ile Bassianus İtalya’dan Byzantion’a (İstanbul) gidip Nikomedia (İzmit) körfezini geçerler ve iki günlük bir yolculuktan sonra Küçük Phrygia’nın başkenti Synnada’ya (Şuhut) ve oradan da Hierapolis’e giderler. Romalı yerel yöneticilerin de araya girmeleri üzerine Aberkios ikna edilir. Aberkios önce karayolu ile Attaleia’ya (Antalya) ve oradan da gemi ile Roma’ya gider. Anlaştıkları gibi limanda buluşurlar ve elçiler Aberkios’u yönetici Cornelianus’a götürürler.

         Bu sırada Marcus Aurelius kuzeyde Germanlarla savaştığından Roma’da değildir. Annesi Faustina tarafından Lucilla ile tanıştırılan Aberkios, genç kızı esir alan cini defeder ve kendisini Roma’ya kadar gitmek zorunda bıraktığı için bu cine oradaki mermer bir sunağı alıp Hierapolis’e götürmesini ve onu kentin güney kapısına dikmesini emreder. Faustina, Aberkios’un bu iyiliğine karşılık, bir mimar göndererek Aberkios’un Agros denilen yerdeki sıcak su kaynağında bir hamam inşa ettirmeyi ve Hierapolis’in yoksulları için 3000 ölçek (modius) hububat yardımı (frumentatio) yapmayı vaat eder. Faustina’nın vaat ettiği hamam yapılır ve daha önce Nehir Kenarındaki Arazi (Agros) diye anılan bu bölgenin adı Sıcak Su Bölgesi (Agros Thermōn) olarak değiştirilir.

      İleriki yıllarda Aberkios Yakındoğu’ya gider; Suriye’yi ve Mesopotamia’yı dolaşır. Daha sonra Kilikia, Lykaonia ve Pisidia yoluyla Synnada’ya (Şuhut) döner. Synnada’da ayrılıp, bozuk bir yoldan Hierapolis’e giderken Aulon köyünden geçer ve buradaki çiftçilerin kendilerine kaba davranmaları nedeniyle, tarlalarındaki ürünlerine büyük zararlar veren bir hastalığı musallat etmek zorunda kalır.

       Aberkios, Hierapolis’e döndükten sonra da piskoposluk görevini sürdürür. Bir gün, Lysias (Şuhut/Arızlı köyü) kentinin karşısındaki yüksek bir dağda susuz kalır ve diz çökerek su için dua eder. Yerden temiz bir su fışkırır ve bu mevki artık Gonyklisia (Diz Çökme Mevkii) olarak adlandırılır. Bundan kısa bir süre sonra, Aziz Aberkios ölümünün yaklaştığını hisseder. Kendine bir mezar yaptırır ve buraya cinin Roma’dan getirdiği altarı diker ve üzerine üstü kapalı bir şiir yazdırır. Amacı, onu yalnızca İsa’ya layık olanların anlamasıdır».

        XIX. yüzyılın bazı bilim adamları Aberkios’un Hayat Hikayesi'nden (Vita Abercii) ve onun mezar taşına ilişkin söylemlerin doğruluğundan kuşku duyuyorlardı. Çünkü Aberkios’un biyografisi sonraki bir devirde, yani onun ölümünden en az 200 sonra yazılmıştı. Üstelik bu metindeki doğaüstü olaylar onu tarihsellikten çok mitolojik olmaya daha yakın tutuyordu. Diğer bir neden de, Aberkios’un yaşadığı söylenen ortamın tasvirleri Hierapolis (Pamukkale) ile uyuşmuyordu. Ayrıca, erken devir kilise yazarlarından Eusebius (260-339), İ.S. II. yüzyılın ikinci yarısında Hierapolis’de piskoposluk yapan Aberkios adında birinden değil, Claudius Apollinarios adlı bir başka kişiden söz etmekteydi. Sonuçta, çoğu bilim adamı Vita Abercii’nin bir erken Bizans dönemi kutsal metin yazımının (hagiography) bir hayal ürünü olan kurgusal bir öykü olduğuna inanmaktaydı. Örneğin, kimi bilim adamı Aberkios’un bir Phrygia tanrısı olan Attis’in rahibi olduğunu, onun Attis’in partneri Kybele’nin heykeline ait kutsal bir parçayı görmek üzere Roma’ya gittiğini ileri sürerken, kimileri Avercius’un, kendini Güneş Tanrısı (Helios) sanan imparator Elagabalus’un (İ.S. 218-222) sıradışı evliliği nedeniyle Roma’ya gittiğini ileri sürmekteydi. Diğer bir grup bilim adamı ise, Aberkios’un mezar yazıtındaki «altından yapılmış sandalet giyen kraliçe» ifadesinin Hristiyanlık’tan sapma bir düşünce akımı olan Gnostisizm’den etkilendiğini ve bu nedenle mezar yazıtının Gnostik Hristiyanlığın izlerini taşıdığını ifade etmekteydi. Onları bu düşüncelere sevkeden unsur yalnızca şiirdeki sembolik dil değildi; çünkü bazı Protestan bilim adamları Roma’yı ve Papalığı yücelten bu mezar yazıtını dışlamaya zaten hazırdılar.

         Eğer İskoçyalı Profesör W.M. Ramsay’ın XIX. yüzyıl sonlarında Phrygia bölgesinde yaptığı devrim niteliğindeki keşif ve saptamaları olmasaydı, Aberkios’un gerçekten tarihî bir kimlik olup olmadığı konusundaki bu kuşkular hala sürüyor olacaktı. Anadolu’nun tarihî coğrafyasının babası olarak kabul edilen bu ünlü bilim adamı (1851-1939) bir Bizans devri uzmanı olmadığı için, Aberkios üzerine yapılan tartışmalardan henüz haberdar değildi. Ama Phrygia bölgesinin tarihî coğrafyası üzerine yaptığı araştırmalar sırasında, Sandıklı ovasının kuzeyinde yer alan Kılandıras (Karadirek) köyündeki caminin önünde, İ.S. 215/6 yıllarına tarihlenen ve Antonius oğlu Aleksandros adındaki bir Hristiyana ait olan ve Hieropolis (Pamukkale’deki ünlü Hierapolis değil!) kentinin adını kaydeden bir mezar yazıtı buldu:

5

        «Seçilmiş bir kentin vatandaşı olarak, bedenim için bir istirahatgah olsun diye, bu mezarı sağlığımda yaptırdım. Ben Aleksandros: Antonius’un oğlu ve Aziz Çoban’ın bir öğrencisi. Ama kimse benim mezarımın üzerine bir başka ölü gömmesin. Bunun aksine davranan kişi, Romalıların hazinesine 2000, sevgili vatanım Hieropolis’e de 1000 altın sikke ödesin. Bu yazı, 300 yılının 6. ayında, benim sağlığımda yazıldı. Gelip geçene ve bizi hatırlayana huzur (dilerim)».

        Bu yazıtta Hieropolis kentinin adının geçmesi önemliydi; çünkü böylece, Koçhisar’da Hieropolis adında bir kent bulunduğu konusunda ipuçları vermekteydi. Bu çok önemli bir saptamaydı; çünkü kilise tarihçisi Eusebius’un, bu devirde Hierapolis’de Claudius Apollinarius adında birinin piskoposluk yaptığına ilişkin olarak verdiği bilgi, Aberkios’un piskoposluğu üzerinde kuşkular yaratıyordu. Ama artık anlaşılmıştı ki, Eusebius’un sözünü ettiği Apollinarius adındaki adam Hierapolis’in (Pamukkale) piskoposu olmalıydı. Ramsay, bazı Bizans tarihçilerinin de uyarıları ile, Kılandıras’da (Karadirek) bulduğu mezar taşının öneminin tahmin ettiğinden de büyük olduğunu anlar. Çünkü bu yazıtta, İ.S. IV. yüzyıl sonlarında kaleme alınmış olan Vita Abercii’de metni verilen Aziz Aberkios’un mezar şiirinden alıntılar vardı. O halde durum açıktı: Hieropolis’de yaşayan bir Hristiyan olan Aleksandros, bu civarda gömülmüş olan Hristiyan Azizi ünlü Aberkios’un mezarını ziyaret etmiş, üzerindeki şiirden etkilenmiş ve onun bazı kısımlarını kopyalayıp kendi mezar taşına yazdırmıştı. O halde Aziz’in mezar taşı Koçhisar (Hieropolis) civarında aranmalıydı.

         Ramsay, efsanevî Aberkios’un mezarını bulmak üzere 1883 yılında, genç epigraf J.R.S. Sterrett ile birlikte tekrar Sandıklı yöresine geldi. Araştırmalarda rehber olarak kullandıkları Vita Abercii’ye göre onun mezarı “kentin hemen dışındaki sıcak su kaynaklarında” olduğundan, araştırmalar Koçhisar yakınındaki, bugün Hüdai Kaplıcaları olarak adlandırılan su kaynaklarına yöneltildi. O devirde Koçhisar’ın dışındaki sıcak sular halka açık bir hamama yönlendirilmişti. Şansın da yardımı ile, Ramsay ve Sterrett buradaki erkekler hamamının girişindeki duvarda kullanılmış iki mermer yazıt parçası buldular. Bu iki parçayı bir araya getirdiklerinde, bunların Phrygia’da çok yaygın olarak görülen formdaki bir mezar altarına (bomos) ait olduğunu anladılar. Bu parçaların üzerinde, bir mezar şiirinin orta kısımlarına denk gelen 9 dizesi kısmen korunmuştu. Burada okunabilen Paul, Roma, kraliçe, halk, mühür, Suriye, Euphrates, Kader, balık ve arkadaşlar gibi sözcükler, Aberkios’un Hayat Hikayesi’nde yer alan mezar şiirinde de yer almaktaydı.

abercius-tombstone

          Artık böylece, Aleksandros’un mezar şiirindeki alıntılardan, Vita Abercii’den ve yeni bulunmuş olan bu iki yazıt parçasından hareketle Aberkios’un mezar şiirinin tam bir metnini elde etmek mümkün olmuştu. Bulunduğu tarihten bu yana, Aberkios’un 22 mısralık, heksametron vezniyle yazılmış olan mezar şiiri üzerinde detaylı filolojik araştırmalar ve hasarlı yerlerde restorasyonlar yapılmış bulunmaktadır.Şiirin düzyazı olarak çevirisi şöyledir:

hdai kaplcalar

«Seçilmiş bir kentin vatandaşı olarak, bedenim için bir istirahatgah olsun diye, bu mezarı sağlığımda yaptırdım. Adım Aberkios. Ve ben Aziz Çoban’ın bir öğrencisiyim. O ki, koyunlarını dağlarda ve ovalarda otlatır. Ve onun büyük ve her yeri gören gözleri vardır. O bana doğru şeyleri öğreten kişidir. Ve o beni Roma’ya gönderen kişidir; krallığı, altın elbiseli ve altın ayakkabılı kraliçeyi göreyim diye. Orada görkemli mührü taşıyan yöneticileri gördüm. Suriye’nin ovasını ve tüm kentlerini ve Euphrates’i (Fırat) geçip Nisibis’i (Nusaybin) bile gördüm. Paul bana yoldaş oldu ve inancımla bana yol gösterdi ve bana yiyecek ve kutsal bir bakirenin balık yakalayıp arkadaşlarına kadehle şarap ve ekmek ikram ettiği ulu ve berrak pınardan balık sundu.

         Ben Aberkios, bunların taşa yazılmasını bizzat kendim emrettim. Doğrusu, bu sırada 72 yaşındaydım. Bunları anlayan ve inancı olan herkes Aberkios için dua etsin. Ama kimse benim mezarımın üzerine bir başka ölü gömmesin. Bunun aksine davranan kişi, Romalıların hazinesine 2000, sevgili vatanım Hieropolis’e de 1000 altın sikke ödesin».

         reconstruction webAberkios’un mezar yazıtı, Kutsal Çoban, Paul, balık, şarap-ekmek, Kutsal Bakire vs. gibi, daha çok erken Hristiyanlık devrinin sembolleri ile süslenmiştir. Nitekim şiirinde kendisi de «... bunları anlayan ve inancı olan herkes Aberkios için dua etsin» derken, yazıtın yalnızca Hristiyanlara hitap ettiğini ima etmekteydi. Şiirde yer alan, Aberkios’un Hristiyanlığı yaymak üzere Marcus Aurelius devrinde (161-180) Roma ve Mezopotamya’ya gittiğine ilişkin ifadeler gerçek olabilir, ama Aziz Paul’e yapılan «Paul bana yoldaş oldu» şeklindeki gönderme yalnızca semboliktir; çünkü Aberkios’un yaşadığı dönemde Paul çoktan ölmüştü. Belli ki Aberkios kendisini Paul’ün misyonunu daha da doğuya götüren kişi olarak görmek istemişti. Olasılıkla o, her gittiği yerde Paul’ün mektuplarını okuyordu. Aberkios’un, mezar şiirinde defalarca tekrarladığı "tüm, her daima" anlamına gelen Grekçe pas sözcüğü onun Hristiyanlığın kazandığı yayılma başarısını farkettiğini göstermektedir.

        Aleksandros’un Sandıklı ovasının kuzeyinde yer alan Kılandıras’da (Karadirek) bulunan ve Aberkios’un mezar şiirinden alıntılar içeren mezar yazıtı İ.S. 215/6 tarihini taşıdığına göre, Aberkios’un Koçhisar’daki (Hieropolis) mezar yazıtı bu tarihten önceye, örneğin 193-216 yılları arasındaki bir döneme tarihlenmelidir. Bu nedenle bu yazıt tarihlenebilen en eski Hristiyanlık yazıtı özelliğini taşımaktadır. Bu büyük öneminden dolayı bu buluntu Hristiyanlık Devri Yazıtlarının Kraliçesi olarak adlandırıldı. Eser Hristiyan dünyası için o kadar büyük önem taşıyordu ki, Aberkios’un mezar yazıtına ait bu iki parça 1892 yılında Abdülhamit tarafından Roma’ya gönderilerek Papa XIII. Leo’ya hediye edildi. 1963’e kadar Lateran Müzesi'nde korunan yazıt şimdi Vatikan Müzesi’nde sergilenmektedir.

         Sonuç olarak, günümüz Hristiyan dünyası tarafından Aziz olarak anılan ve kimi zaman İsa’nın Dört Havarisi ile eşdeğer (isapostolos) görülen Aberkios, hiç kuşku yok ki günümüz Sandıklı’sının yanıbaşındaki Koçhisar’da (Hieropolis) yaşamış, burada piskopos olarak görev yapmış ve yine burada gömülmüştü. Onun ünlü mezar şiiri erken Hristiyanlık devrinin en önemli buluntusu olup, hem erken Hristiyanlık dönemine ve hem de İ.S. II. yüzyılın Hristiyan terminoloji ve sembollerine ve Kilise’nin Phrygia’daki gelişimine ışık tutmaktadır.

 H. Malay - C. Tanrıver

         

KISA KAYNAKÇA:
W.M. Ramsay, The Cities and Bishoprics of Phrygia, I-II,  1895-1897, 677-97.
A. Dieterich, Die Grabschrift des Aberkios, Leipzig 1896.
Th. Nissen, S. Abercii Vita, Leipzig (Teubner) 1912.
K. Belke und N. Mersich, Tabula Imperii Byzantini, Wien 1990.
S.R. Liewelyn - R.A. Kearsley, New Documents Illustrating Early Christianity 6, 1992, 177-181.
R. Merkelbach, “Grabepigramm und Vita des Bischofs Aberkios von Hierapolis”, Epigraphica Anatolica 28, 1997, 125-139.
L.H. Kant, “Earliest Christian Inscription”, Bible Review, February 2001, Vol. 17, No. 1, 10-19 ve 47.
R. Merkelbach – J. Stauber, Steinepigramme aus dem griechischen Osten 3, 2001, 182-5
P. Thonemann, “Abercius of Hierapolis”, Historical & Religious Memory in the Ancient World , ed. B. Dignas – R.R.R. Smith, 2012, 257-282.