ANTİK DEVİRDE BOKS
VE
ROMA DEVRİNDE TRİPOLİS’DE (BULDAN/YENİCEKENT)
BERABERLİKLE BİTEN BİR BOKS MAÇI
Boks sporunun tarihi eski Mesopotamia kültürlerine kadar gerilere gider. Örneğin, Bağdat Müzesi’nde yer alan ve İ.Ö. 3000-2340 dönemine tarihlenen, kilden yapılmış bir kabartma üzerinde döğüşen erkek figürleri yer almaktadır. Ancak döğüşün bir spor olarak yapıldığına ilişkin en çarpıcı buluntu, Irak’ta bulunmuş olan ve boks yapan iki Mesopotamialı erkeği gösteren ve İ.Ö. yaklaşık 2000 civarına tarihlenen bir başka pişmiş topraktan yapılmış levhadır. Öte yandan, Mısır’da bulunup İ.Ö. yaklaşık 1350 yılına tarihlenen ve döğüşen üç çift boksörü gösteren bir başka kabartma üzerindeki hieroglyph yazıda «Vur .. vur .. vur!» ve «Kimse sana rakip olamaz!» gibi tezahürat ifadeleri okunmaktadır.
İ.Ö. yaklaşık 1500 civarına tarihlenen bir Girit içki kabı olan Boksör Vazosu’nun üzerinde yarışma ya da dinsel tören amaçlı boks sahneleri yer almaktadır. Ancak Girit boksuna ilişkin en ünlü buluntu, Thera (Santorini) adasında bulunup İ.Ö. 1600 civarına tarihlenen ve “Boks Yapan Çocuklar” adı verilen bir duvar resmidir. Bu resimde ilginç olan şey, boksörlerin yalnızca sağ ellerinde birer eldiven bulunmasıdır.
Eski Yunanlıların pygme adını verdikleri boks sporunun Yunan tarihindeki izleri İ.Ö. 8. yüzyıla kadar gerilere gider. Nitekim Homeros’un İliada (23.630-1) ve Odysseia (8. 120-132 ) destanlarında sözü edilen sekiz branş arasında boks sporu da yer almaktaydı. Ancak İ.S. 2-3. yüzyıllarda yaşayan Philostratos’a (İ.S. 3. yüzyıl) göre, boks sporu Spartalıların bir buluşuydu ve bu branşın en başarılı sporcusu Polydeukes adındaki efsanevî boksördü.
Philostratos, Pausanias (İ.S. 2. yüzyıl) ve Eusebios (İ.S. 3-4. yüzyıllar) gibi bazı antik yazarlara göre, Yunanlılarda boks sporuna ilk kez İ.Ö. 688 yılındaki 23. Olympiyatlarda yer verilmiş ve yine ilk kez bu Olympiyatlarda boks maçlarına bazı kurallar getirilmişti. İlk Olympiyatlarda boksta birinciliği, aynı zamanda boksun kurallarına ilişkin bir de kitap yazan Smyrnalı Onomastos adındaki bir sporcu kazanmıştı:
«... 23. Olympiyatlarda yarışmalara erkekler arası boks maçları da alındı ve birincilik kazanan Smyrnalı Onomastos bu büyük başarısı ile Smyrna kentini de yüceltti. Çünkü Küçük Asya’nın bir Olympiyat birincisi yetiştiren ilk kenti olarak Smyrna, ün bakımından İonia, Lydia, Hellespontos ve Phyrgia’daki tüm kentleri ve Küçük Asya’nın tüm kavimlerini geride bırakmıştı. Onomastos ayrıca boksun kurallarına ilişkin bir de kitap yazdı. Elealılar onun spor konusundaki bilgisine bugün bile saygı duyarlarken, Arkadialılar da bu branşın kurallarının çıtkırıldım Ionialılardan biri tarafından yazılmış olduğu gerçeğini inkar edemiyorlar» (Philostratos, 12-13).
Eski Yunanlıların pyktes, Romalıların ise pugil adını verdikleri boksörler, olasılıkla stadyumların ortasına kurulan bir platformda döğüşürlerdi. Bu maçlar, rakiplerden birinin devam edemeyecek duruma gelmesi halinde daha fazla hırpalanmasını önlemek üzere hakemin vereceği bir nakavt kararına veya rakiplerden birinin yenilgiyi kabul etmesine kadar aralıksız sürerdi. Yenilgiyi kabul eden boksörün bir parmağını hakeme doğru kaldırması yeterliydi (Roma devrinde bir boks maçının beraberlikle bitmesine ilişkin kurallar için, aşağıdaki, Tripolis ve Magnesia ad Maiandrum’da bulunmuş iki yazıtla ilgili açıklamalara bakınız). Öte yandan, rakibinin de rızasını almak koşulu ile, bir boksör maça kısa bir ara verilmesini isteyebilirdi.
Antik devirde devirde boksörler kilo farkı gözetilmeksizin eşleştirildiklerinden, iri yapılı olmak boksörlere büyük avantaj sağlardı. İdeal bir boksörün uzun kollu, geniş omuzlu, uzun boyunlu ve hatta göbekli olması aranırdı. Çünkü bunlar sayesinde rakibi belli bir mesafede tutmak mümkün olabilirdi. Ancak ufak tefek yapılı ama tekniği iyi olan bir boksörün de büyük başarılar kazanması mümkündü. Örneğin İ.Ö. 588 yılı Olympiyatlarında Pythagoras adındaki bir Samoslu (Sisam) genç güreşçiye, belki kendisini daha yaşlı gösteren uzun saçlarından dolayı, gençler kategorisinde güreşme izni verilmemiş, o da yetişkin erkekler kategorisindeki boks maçlarına katılıp birincilik kazanmıştı. Bu yüzden Pythagoras’ın güç-kuvvetten çok tekniği ile maç kazanan ilk boksör olduğu söylenir (Diogenes Laertius [İ.S. 3. yüzyıl], 8.47-48).
İ.Ö. 5. yüzyıl sonuna kadar, döğüşçülerin ellerini korumak üzere, yaklaşık 2.5-3m. uzunluğundaki, dana derisinden yapılmış, el ve bileklere sarılan ve himas adı verilen uzun bantlar kullanılmaktaydı. Daha sonra bunların yerini, kalın deri ile güçlendirilmiş, hem elleri daha iyi koruyan hem de rakibe daha çok acı veren “sert eldivenler” almıştı. Ancak Philostratos’a göre, acı verdiği ve geç iyileşen yaralara neden olduğu için, domuz derisinden yapılmış el bantları yasaklanmıştı (Gymnasticus, 9-10).
Roma boksu (pugilatus) vahşet bakımından Yunan boksunu çok gerilerde bırakmıştı. Henüz erken devirde bile Romalılar Yunanlıların sert el bantlarını benimsemişler ve hatta daha da ileri giderek, Yunanlıların bu bantlarda kullandıkları kullandıkları sert derinin yerine metal kullanmak suretiyle caestusadını verdikleri eldivenleri üretmişlerdi. Caestus, aslında öldürücü bir silahtan başka birşey değildi. Bu eldivenlerin rakip üzerinde yaptığı tahribatı daha iyi anlamak için, İmparator Nero döneminin (İ.S. 1. yüzyıl) bir ozanı olan Lucillius, parasızlıktan miras peşinde koşan emekli bir boksörün vaktiyle yediği yumruklar yüzünden nasıl tanınmaz hale geldiğini şöyle anlatır:
«... Şimdi bu halde gördüğünüz bu adamın bir zamanlar bir burnu, bir çenesi, alnı, kulakları ve göz kapakları vardı. Ama profesyonel bir boksör olduktan sonra dış görünüşünü, hatta babasından kalan mirastaki hakkını da kaybetti; çünkü kardeşi (hakim önünde) onun kardeşine değil, daha çok bir yabancıya benzediğini söyledi» (Lucillius, Yunan Antolojisi, 11.75).
İ.Ö. 1. yüzyılda yaşayan Dorokleidas adındaki bir boksörün, zaferlerini borçlu olduğu tanrılara (Hermes ve Herakles) teşekkür etmek üzere sunduğu adağın üzerindeki şiirde antik devirde boks sporundaki vahşet için şu ifade yer alır: «Boksörlerin zaferi kanlı olur». Çoğu boksör, hele Olympiyat gibi prestijli bir organizasyonda döğüşecekse, zafer ya da ölüm dışında herhangi bir seçenek düşünmezdi. Bu gerçeği yansıtan en iyi örneklerden biri, bir boksörün Olympia’da bulunan ve İ.S. 3. yüzyıla tarihlenen mezar taşıdır: “Kamelos (Deve) lakaplı, Nemea’da birincilik kazanmış olan İskenderiyeli boksör Agathos Daimon, Zeus’a zafer ya da ölüm için dua ettikten sonra stadyumda döğüşürken, 35 yaşında öldü. Elveda!».
Antik devir boks sporunda da rakibi tutmak, ısırmak ve tırmalamak yasaktı. Ama kulaklara vurmayı engelleyen herhangi bir sınırlama yoktu. Plutarkhos’a (İ.S. 1-2. yüzyıllar) göre boksörler kulaklarını yumruk darbelerinden korumak üzere amphotis adı verilen kulak koruyucuları kullanırlardı. (Moralia, 38b). Bir vazo tasviri boksta rakibin genital bölgesine vurmanın serbest olduğunu göstermekteyse de, bu tür vuruşlar olasılıkla seyirciler tarafından da hoş karşılanmazdı. Boks maçlarında seyircileri coşturan şey, rakibin yüzüne isabet eden yumruklardı. Damoksenos adındaki aşağılık bir boksörün Pausanias (8.40.4-5) tarafından anlatılan şu öyküsünden de anlaşılacağı gibi, hileli vuruş yapan bir boksörün ringle ve hatta toplumla ilişkisi ve saygınlığı hemen hemen sona ererdi:
«... Buna benzer benzer bir olay da Epidamnos’lu boksör Kreugas’la ilgilidir. Nemea Oyunları’nda Argoslular birincilik ödülünü ölmüş olduğu halde Kreugas’a verdiler. Çünkü rakibi olan Syrakousai’lı Damoksenos, aralarındaki anlaşmaya sadık kalmamıştı: İkisinin arasındaki döğüş akşam olup da hava kararıncaya kadar uzayınca, galip geleni belirlemek için boksörler hakemlerin huzurunda bir anlaşma yaptılar. Buna göre sıra ile birbirlerinin yüzüne birer yumruk atacaklar (ve rakibini deviren kazanacaktı). O devirde boksörler, parmakları dışta bırakan yumuşak el sargıları (himas) kullanıyorlardı. ... Önce Kreugas Damoksenos’un yüzene bir yumruk vurdu. (Ayakta kalan ve) vurma sırası gelen Damoksenos rakibine yüzünü korumak için kolunu kaldırmasını söyledi. Kreugas kolunu kaldırır kaldırmaz Damoksenos keskin tırnaklı eliyle onun kaburgalarının altına öylesine sert vurdu ki, parmakları Kreugas’ın bağırsaklarına kadar ulaşınca onları çekip dışarı çıkardı. Ve Kreugas oracıkta öldü. Önceden yapılan anlaşmaya uymadığı için Argoslular Damoksenos’u ülkeden kovdular ve birinciliği ölü Kreugas’a vererek bir heykelini diktiler».
Antik yazar ve yazıtlar sayesinde, farklı spor dallarında büyük başarılar kazanmış çok sayıda sporcunun adı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Özellikle Olympiyatlarda veya evrensel (oikoumenike) ya da yerel nitelikli spor yarışmalarında birincilik kazanarak kentlerini gururlandıran sporculara hem önemli ödül ve ayrıcalıklar verilir ve hem de kaidesinde onların başarılarının kaydededildiği heykelleri dikilirdi. Örneğin, Ephesos’da bulunan bir heykel kaidesinin üzerindeki İ.Ö. 3. yüzyıla ait onur yazıtı, Athenodoros adındaki boksörün başarılarının kentin tanıtımı bakımından ne büyük önem taşıdığını göstermesi bakımından önemlidir:
«Meclis ve Halk şu kararları verdi: Mademki Ephesos’da vatandaşlarla eşit koşullar altında yaşayan bir göçmen olan Semon oğlu Athenodoros, Ephesos’lu diye anons edildiği Nemea’daki gençler arası boks maçlarında birinci olmuştur; kendisine, Nemea’da da anons edildiği gibi, Ephesos’lu bir vatandaş olma hakkı verilecektir. Ayrıca Athenodoros, Nemea’da gençler arası yarışmaları kazananlara ilişkin yasaya uygun olarak onurlandırılacaktır. Diğer tüm şampiyonlar için yapıldığı gibi, onun bu başarısı agorada ilan edilecektir. Ayrıca, hazine yöneticisi ona, yasada taçlandırma için saptanmış olan miktarda para ödülü verecektir. Ve kendisi, kura çekme yoluyla bir phyle (kabile) ve khiliastys’e (1000 kişilik alt birim) kaydedilecektir. ...».
TRİPOLİS’DE BERABERLİKLE BİTEN BİR BOKS MAÇI
Denizli’nin Buldan ilçesine bağlı Yenicekent Mahallesi’nde yer alan ve bazı antik kaynaklarda Apollonia ya da Antoniopolis diye adlandırılan Tripolis antik kentinde 2009 yılında yapılan kazılarda ele geçen iki Grekçe yazıt, hem Tripolis’deki sportif etkinlikler ve hem de Roma döneminde boks kuralları açısından bazı önemli bilgiler vermektedir. İ.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu yazıtlardan birinde şunlar yazılıdır:
«[?] Ulp. Ant. Messalinus, ilk defa şehrimiz tarafından organize edilen Büyük Attalianeia Olympia yarışmalarında yiğitçe döğüşüp ringi birlikte terkeden, birçok meclis üyesinin babası ve dedesi Epaphrodeitos’un oğlu boksör M. Aurelius Epaphrodeitos’u ve Papias’ın torunu, Ioulianos’un oğlu boksör M. Aurelius Ioulianos’u heykellerle onurlandırdı».
Tripolis’deki Büyük Attalianeia Olympia Oyunları ilk kez bu yazıtla ortaya çıkmaktadır. Bu oyunlar yalnızca Tripolis'e özgü, yerel nitelikli yarışmalar olup, adını Attalianos adındaki Tripolisli üstün yetenekli bir pankreasçıdan ve Olympialı Tanrı Zeus’tan (Zeus Olympios) almıştı. Nitekim yine Tripolis’de bulunan bir başka yazıtta pankreasçı Attalianos’un aynı oyunların “ömür boyu yöneticisi (agonothetes)” olarak zikredilmesi bu fikri desteklemektedir.
Tripolisli Epaphrodeitos ile Ioulianos adlı iki boksörün cesurca döğüştükleri uzun bir maçın ardından ringi birlikte terk etmeleri, hava kararıncaya kadar döğüşen ama yenişemeyen iki boksörün maçın berabere bitmesi konusunda anlaştıklarına işaret etmektedir. Antik kaynaklarda boksta beraberlik konusunda herhangi bir bilgi bulunmadığından, elimizdeki yazıt spor tarihi açısından önemli bir buluntudur. Bu durumda akla, ortaya konan ödülün beraberlik halinde sporcular arasında paylaşılıp paylaşılmadığı sorusu gelmektedir. Bunun yanıtını Magnesia ad Maiandrum’da (Tekin köyü, Ortaklar, Aydın) bulunan, İ.S. 138 yılına ait bir başka onur yazıtında bulmak mümkündür: Şimdi kayıp olan bu yazıtta, Aristomakhos adındaki ünlü bir pankreasçı «spor yaşamında ister ödülü tanrıya terketmek ister rakibi ile anlaşmak suretiyle olsun, hiçbir döğüşünü beraberlikle bitirmedi» ifadesiyle onurlandırılmaktadır. Buradaki «ödülü tanrıya terketmek» ifadesi o devrin bir boks kuralı olup «hakem kararı sonucunda ortaya çıkan beraberliklerde ortadaki ödülün bir tanrıya (yani tapınağa) bırakılması» anlamına gelmektedir.
KISA KAYNAKÇA:
A. Erdoğan, “Tripolis Roma Caddesi. 2007-2009 Yılı Kazı Çalışmaları Ör Raporu”, E.Ü. Arkeoloji Dergisi, Cilt XIX, 2014, 41-125
Cumhur Tanrıver, “Three New Inscriptions from Tripolis”, Epigraphica Anatolica 42 (2009), 84-85.
Die Inschriften von Ephesos IV, 1415
Greek, Roman and Byzantine Studies 46 (2006), 297-298.
M. Golden, Sport in the Ancient World from A to Z, 2004, 28-9.
S.G. Miller, Greek Sports from Ancient Sources, 2004.
W.E. Sweet, Sports and Recreation in Ancient Greece, 1987.
D. Potter, The Victor’s Crown. A History of Ancient Sport from Homer to Byzantium, 2012.
S.R. Murray, “Boxing Gloves of the Ancient World”, Journal on Combative Sport, July 2010 (Electronic Journals of Martial Arts and Sciences = EJMAS), erişim: 31.01.2018.
G. Kaibel, Epigrammata Graeca, Berlin 1878, no. 942.