Bir 'Sevgililer Günü' Yazısı
AKHILLES TATIUS’UN ÜNLÜ AŞK ROMANI:
«LEUKİPPE İLE KLEİTOPHON»
Eski Yunan tarihinde büyük kitleler tarafından yüzyıllarca okunmuş önemli romanlardan yalnızca şu 5 eser günümüze ulaşabilmiştir:
-Khariton’un Khaireas ile Kallirhoe adlı eseri (İ.S. 1. yüzyıl),
-Ephesos’lu Ksenophon’un Ephesiaka (Bir Ephesos Öyküsü) adlı eseri (İ.S. 2. yüzyıl),
-Longus’un Daphnis ile Khloe adlı eseri (İ.S. 2. yüzyıl),
-Akhilles Tatius’un, Leukippe ile Kleitophon adlı eseri (İ.S. 2. yüzyıl)
-Heliodoros’un Aithiopika (Bir Ethiopya Öyküsü) adlı eseri (İ.S. 4. yüzyıl).
Bu romanların çoğunun İ.S. 2. yüzyılda ortaya çıkmış olması bir rastlantı değildir. Bu devir, Yunanlılarda İkinci Sophistik adı verilen büyük kültür hareketinin ortaya çıktığı ve önemli yazarların yetiştiği bir devirdir. Kendisi de bir Sophist olan Philostrotos’un ünlü Sophistlerin Yaşamı adlı eserinde tanıtılan bu yazarların arasında şu tanınmış yazarlar yer almaktaydı: Smyrnalı Niketas, Aelius Aristides, Dio Khrysostomos, Herodes Atticus, Lucianus, Laodikeialı Polemon ve Plutarkhos. Bu devirde ortaya çıkan edebiyat ürünlerinde doğaya olan ilgi artmış ve uzun tasvirler (ekphaseis) içeren pasajlar ustalıklı bir hitabet tekniği ile işlenir olmuştu. Örneğin, Akhilles Tatius’un Kleitophon’un bahçesi (I.15.1-8) ile Europe adlı tablo üzerine tasvirler (I.1.3-6) hitabet sanatının önemli örneklerindendir.

Leukippe ile Kleitophon adlı 8 kitaplık Grekçe romanın yazarı olan Akhilles Tatius hakkında pek az şey biliyoruz. İ.S. 10. yüzyıl sonlarında yazılmış olan ve Suda (ya da Suidas) adı verilen ansiklepedide onun hakkında şunlar yazılıdır: «İskenderiyeli Akhilles Tatius: 8 kitaplık Leukippe ile Kleitophon öyküsünün ve diğer birkaç aşk serüveninin yazarı. İleri yaşlarda Hristiyanlığı seçti ve piskopos oldu. Kendisi aynı zamanda yeryüzü hakkında bir deneme, etymoloji üzerine çalışmalar ve birçok ünlü macera adamı hakkında eserler verdi. Onun romanı her bakımdan diğer aşk romanı yazanların eserlerine benzer».
Leukippe ile Kleitophon öyküsü geleneksel Yunan romanının alışılmış kurgusunu taşır: Kleitophon’un Leukippe ile tanışması ve ona hemen aşık olması, evlerini terkedip birlikte seyahate çıkmaları, deniz korsanlarının ve bazı kötü kişilerin de katıldığı maceralar sırasında birbirlerinden ayrı kalmaları ve sonunda yeniden kavuşup evlenerek mutlu olmaları. Bunlardan özellikle Achilles Tatius ile Heliodoros’un eserlerindeki büyük bir ustalıkla kaleme alınmış dialoglar ve her türden uzun tasvirler dikkat çekicidir. Bu tasvirlerde (ekphaseis) ele alınan konular arasında resim ve diğer sanat eserleri, tuhaf hayvanlar ve ekzotik bitkiler, bahçeler, akarsular, rüya ve kehanetler, kentler, dinsel törenler, tiyatro gösterileri vs. bulunmaktaydı. Örneğin, Kleitophon bir rüyasını şöyle anlatır:
«... Tüm rüyalarımda Leukippe vardı; onunla konuştum, onunla oynadım, onunla yiyip içtim, güzel vücuduna dokundum, kısacası rüyamda onun bana gündüzün sunduklarından daha fazlasına ulaştım; çünkü onu öptüm, ve bu öpücüğü bana kendiliğinden verdi. Ama kölem beni uyandırdığında, böyle zamansız geldiği için ona küfrettim, böyle tatlı bir rüyayı mahvettiği için!»(I.6).
Akhilles Tatius’un Leukippe ile Kleitophon Romandaki olaylar genel olarak bugünkü Lübnan’da yer alan Sidon ile, Anadolu’daki Ephesos (Selçuk) ve Byzantion (İstanbul, Avrupa Yakası) kentlerinde geçmektedir. Eserindeki hayranlık verici uzun tasvirlerine bakılacak olursa, Akhilles Tatius’un Mısır ve Fenike’yi iyi tanıdığı anlaşılmaktadır. Ancak Ephesos ve özellikle dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis tapınağına ilişkin tasvirlerin yokluğu, onun Ephesos’u gezip görmemiş olduğunu düşündürmektedir.
Leukippe ile Kleitophon adlı aşk romanı, bir deniz kazası sonucunda Sidon’a savrulan meçhul birinin orada romanın kahramanı olan Kleitophon ile tanışması ile başlar. Bu meçhul kişi, sunularda bulunmak üzere gittiği Tanrıça Astarte’nin tapınağında gördüğü bir Europa tablosuna hayran kalmıştır. Bu tabloda, Fenikeli güzel bir kadın olan Europa’nın beyaz bir boğa kılığına giren Zeus tarafından kaçırılışı tasvir edilmektedir. Boğanın etrafında zıplayan yunuslar ve sanki tabloyu taşıyan Eroslar bulunmaktadır; bir bakıma Europa’nın kaçırılmasının nedeni Aşk, yani Eros’tur:
«... O tabloya hayran kalmıştım ve özellikle Aşk’ın (Eros’un) bir boğaya hükmetmesi beni çok etkilemişti. Kendi kendime:
“Bak, şu afacan nasıl da gökyüzüne ve toprağa ve denize hükmediyor!” diye söylenirken, yanıbaşımda duran genç bir adam:
“Ben onun canlı bir örneği gibiyim”
diyerek söze karıştı. Ve ekledi:
“Ben, Aşk’ın (Eros’un) sillesini defalarca tatmış biriyim”.
“Ne demek bu ? Dostum, nedir senin şu Aşk’tan çektiklerin ?”
... ve sonra oradaki alçak bir bankın üzerine oturmasını istedim ve yanına oturdum ve dedim ki:
“Senin şu öykünü dinleme zamanı geldi; şu ortam, bir Aşk Hikayesi’ni dinlemeye çok uygun”.
Sözlerine şöyle başladı:
“Ben Fenikeliyim. Vatanım Tyre kenti. Adım Kleitophon. Babamın adı Hippias, amcamınki ise Sostratos ...».
Bu başlangıçtan sonra, romanın sonuna kadar Kleitophon (birinci tekil şahıs olarak) konuşturulmaktadır. Romanın geri kalanını kısaca şöyle özetlemek mümkündür:
Bir Tyre vatandaşı olan Kleitophon, üvey kardeşi Kalligone ile nişanlıdır. Ama daha sonra, Byzantion’dan gelen Leukippe adındaki kuzenine delice aşık olur. Kleitophon’un attığı aşk nutukları kızı darmadağan eder. Bu arada, gördüğü bazı kötü rüyalardan etkilenen babası, oğlunun Kalligone ile evlenme tarihini öne alır. Ama sahildeki bir gece ayini sırasında, Kallisthenes adındaki bir Byzantionlu, Calligone’yi Leukippe sanarak kaçırır. Üvey kardeşinin kaçırılması üzerine Kleitophon, Leukippe’yi kendisi ile yatmaya ikna eder. Ama onların bu buluşma planı, kötü bir rüya görerek uyanan annesi tarafından bozulur. Daha sonra Kleitophon, Leukippe, arkadaşları Klinias ve köleleri Satyros, İskenderiye’ye kaçmak üzere bir tekneye binerler. Ama gemi bir fırtınaya yakalanınca, gemi Mısır sahillerindeki Pelusium’a sürüklenir. Buradan İskenderiye’ye gitmek üzere yola çıksalar da, bazı haydutlar tarafından esir edilirler. Kleitophon askerler tarafından kurtarılır ama Leukippe onların elindedir. Askerler, artık zaten öldürülmüş olduğunu düşündükleri sevgilisini son bir kez görmesi için Kleitophon’u serbest bırakırlar. Bu arada gemi kazasından kurtulan Satyros ile yeni arkadaşları Menelaos, birer haydut kılığına girerler ve onları oyuncak bir bıçakla tehdit ederek, Leukippe’yi kurtarırlar.
Kleitophon, Leukippe’nin kendisi ile birlikte olması için yeniden israr eder. Ama Leukippe rüyasında Artemis’i gördüğünü ve tanrıçanın kendisine evlenmek için beklemesini emrettiğini bahane eder. Ayrıca Kleitophon’un da rüyasında Artemis’i görmesi beklemeleri gerektiğine işaret etmektedir. Bu arada kendilerini evinde konuk etmekte olan kumandan Kharmides de Leukippe’ye göz dikmiştir. Ama onun Leukippe ile birlikte olma isteği tam o sırada kızın bir sinir nöbetine girmesi sonucu gerçekleşmez. Zaten bunun ardından Kharmides haydutlarla girdiği bir savaşta yenik düşerek ölür.
Leukippe ile Kleitophon nihayet İskenderiye’ye ulaşırlar. Ama şimdi de, bir ara Leukippe’yi delirmekten kurtaran Mısırlı Khaireas ona aşık olur. Ama tam onu elde edeceği sırada bir haydut grubu kızı kaçırır. Kleitophon onları bir başka gemiden izlemektedir. Ama onların Leukippe'nin başını kestiklerini görünce izlemekten vazgeçer.
Acılı bir halda İskenderiye’ye dönen Kleitophon, orada arkadaşı Klinias’la yeniden buluşur. Ardından da, Ephesoslu, zengin, dul ve hoş bir kadın olan Melite’nin evlenme teklifini kabul eder. Ve onu yanına alarak deniz yolu ile Ephesos’a hareket eder. Kleitophon ile Melite, Ephesos’a varıncaya kadar birlikte olmama konusunda birbirlerine söz vermişlerdir. Melite’nin Ephesos’daki çiftliğine ulaştıklarında, yaralı bir Thessalia’lı köle kız Melite’ye yaklaşarak, kahya Sostenes’in kendisine yaptığı teklifi reddettiği için onun tarafından nasıl dövüldüğünü anlatır ve merhamet diler. Bu sırada Kleitophon bu kızın Leukippe’ye tıpatıp benzediğini farkeder. Gerçekten de, korsanlar onu Melite’nin kahyası olan Sosthenes’e satmışlardır. Bundan büyük bir sevinç duyan Kleitophon Melite ile sevişmekten uzak durur ve tüm ilgisini bu köle kıza yöneltir.
Bu sırada, Melite’nin çok eskiden öldüğü sanılan kocası Thersander beklenmedik bir şekilde çıkıp gelir. Thersander, kendisine rakip olduğunu düşündüğü Kleitophon’u döver ve ardından bir tuvalete hapseder. Melite, Kleitophon’a kendi giysilerini giydirerek kaçmasına yarrdım etmek ister ama kocası Thersander onu tekrar yakalar ve bu kez bir zindana atar. Bu aradaThersander, Leukippe’yi kahya Sosthenes’in yardımı ile bir kulübeye hapsetmiştir. Ayrıca, hapisteki Kleitophon’a, Leukippe’nin Melite tarafından öldürüldüğüne ilişkin bir haber gönderir. Zindandan  kurtulan Kleitophon, Melite’den intikam almak için, Leukippe’yi Melite ile birlikte öldürdüğünü itiraf eder. Arkadaşı Klinias onun yalan ifade verdiğini söylese de, yargıç Kleitophon’u ölüme mahkum eder.
Tam bu sıra, Leukippe’nin babası Sostratos Ephesos’taki Artemis tapınağına elçi olarak gelir. Bu sayede, Leukippe’nin ölmediği, hapsedildiği kulübeden kaçarak Artemis tapınağına sığındığı öğrenilir. Böylece, baba, kız ve onun aşığı tapınakta yeniden bir araya gelirler. İki gün sonraki yeni bir duruşmada, Thersander Leukippe’ye bir bekaret kontrolü yapılmasını ve ayrıca Melite’nin kocasının yokluğunda ona sadık kalıp kalmadığının Styx nehrinin suları ile test edilmesini talep eder. Ama iki kadın da bu kontrolden temiz çıkarlar. Dava Thersander’in aleyhine sonuçlanınca şehirden kaçar. Sonuçta, Leukippe ile Kleitophon Byzantion’a dönerler ve orada evlendikten sonra Tyre’ye hareket ederler.
Birçok bilim adamı, Achilles Tatius’un Yunanlı romancıların en önemlisi olduğunda birleşmektedirler. Ama onun eserlerinin Roma imparatorluk devrinde ne kadar okunur olduğuna ilişkin herhangi bir bilgimiz bulunmamaktadır. Ama bildiğimiz o ki, Akhilles Tatius’un 9. yüzyıl Bizans dönemi edebiyatına çok büyük katkısı vardı. Ama yine de, 9. yüzyılda Konstantinopolis piskoposluğu da yapan Photius adındaki bir yazar, eserindeki erotik tasvirler nedeniyle onu “müstehcenlik ve utanmazlıkla” suçlamıştı. Doğrusu üst düzey bir din adamının, içinde sıklıkla «Yeryüzünde bir sevgilinin öpücüğünden daha tatlı birşey yoktur» türünden sözler yer alan bir romanı ve onun yazarını sevmesi beklenemezdi. Oysa aynı dönemin laik bir yazarı olan “Filozof” Leo, Akhilles Tatius için bir şiir yazmış ve bu şiirde onun iki aşk kahramanı olan Leukippe ile Kleitophon’un “iffetliliklerini” ve romanın tümünü övmüştü (Anthologia Graeca, 9. 203). Dahası, 10. yüzyıl tarihçisi Psellus, Akhilles Tatius’un “yüksek eğitim görmüş kimseler arasında bile” çok okunan bir romancı olduğunu yazmaktadır. Daha sonraki yüzyılda, olasılıkla 1080 yılı civarında, Makrembolites adındaki biri tarafından yazılan Hysmina ile Hysminias adındaki roman Leukippe ile Kleitophon’un yalnızca kötü bir taklitinden ibaretti.
KISA KAYNAKÇA:
S. Bartsch, Decoding the Ancient Novel, 1989
S. Gaselee, Achilles Tatius with an English Translation, LOEB, 1917
T. Whitmarsch, Narrative and Identity in the Ancient Greek Novel, 2011
G. Schmeling, The Novel in the Ancient World, 1996
E.P. Cueva, The Myths of Fiction. Studies in the Canonical Greek Novels, 2004